top of page
  • Yazarın fotoğrafıHasan Mert Bozdoğan

KİTAP OKUMA ALIŞKANLIĞI

Geçen haftaki makaleme istinaden çok sevdiğim bir dostum bana kitap okuma alışkanlıklarımla alakalı birkaç soru yöneltince, kitap okuma tekniklerimle ilgili aldığım kısa notlarımı yayınlamak ve sizinle paylaşmak istedim. Kendi alışkanlıklarımdan bahsetmeden önce, dünyada kitap okuma oranlarıyla ilgili kısa bir bilgi vermek yerinde olacaktır.


Kitap okuma oranlarıyla ilgili bir araştırma yaparken, ülkelere göre kitap okuma oranları hakkında farklı araştırma şirketleri tarafından yapılmış farklı araştırma sonuçlarına denk geldim. Ben burada sadece fikir oluşturabilmesi açısından en yaygın şekilde denk geldiğim sıralama listesini sizinle paylaşmak istiyorum. İngiltere merkezli Dünya Kültürü Puan Endeksi'nden 2019 yılında derlenen verilerin yer aldığı listeye göre dünyada en çok kitap okunan ilk üç ülke sırasıyla Hindistan, Tayland ve Çin.


Her vatandaşın haftada ortalama 10 saat 42 dakika kitap okuduğu Hindistan, en çok kitap okunan ülke olarak dikkati çekiyor. Tayland’ta bu oran haftalık 9 saat 24 dakika olurken, üçüncü sıradaki Çin’de oran haftalık 8 saat.


İlk on ülke sıralamasının devamı şu şekilde; Filipinler 7 saat 36 dakika, Mısır 7 saat 30 dakika, Çek Cumhuriyeti 7 saat 24 dakika, İsveç 7 saat 6 dakika, Fransa 6 saat 54 dakika, Macaristan 6 saat 48 dakika ve Suudi Arabistan 6 saat 48 dakika şeklinde sıralanıyor.


Türkiye’de ise ortalama haftalık kitap okuma süresi 5 saat 54 dakika. Bu oran ile ülkemiz kitap okuma oranları listesinde 18nci sırada yer alıyor.


İçinde bulunduğumuz pandemi süreci bizlere bazı şeyleri yapabilmemiz konusunda fırsatlar sunarken, sanırım bu fırsatlardan en çok değerlendirdiğimiz bolca kitap okumak oluyor. Tabii şayet böyle bir alışkanlığımız varsa. Gerek yeni şeyler öğrenebilmek amacıyla okuyor olalım, gerekse kişisel gelişimimiz için okuyalım ve gerekse de kafa dağımak amacıyla okuyor olalım kitap okumak şüphesiz ki zihnimizi meşgul tutmamız ve kendimizi rahatlatmamız açısından büyük yarar sağlıyor hepimize. Özellikle de zihnimizi anda tutabilmemiz ve süreç sonrasında oluşacaklara dahir endişelerimizi kontrol altında tutabilmek açısından da oldukça faydalı bir dayanak bence kitap okumak.


Şahsen ben bu evdekalma sürecinde, son zamanlarda bulamadığım kadar çok fırsat yakalayabildim kitap okuyabilmek adına. Şüphesiz ki herkesin kitaplarla ilgili farklı alışkanlıkları vardır. Bazıları saman kağıda basılmış kitapları, bazıları elektronik kitapları, bazıları kuşe kağıda baskıları, bazıları küçük, bazıları büyük kitapları severken, bazıları da cep telefonundan kitap okumayı tercih eder. Bazılarımız sayfalara notlar alırrak okumayı severiz, bazılarımız ayraç yerine sayfa kenarı katlarız, bazılarımız fosforlu kalemlerle alt çizmeyi sevip tercih ederiz.


Şahsen ben, kitap okumayı severim. Ancak okuduğum kitaplar malesef limitli konularda ve başlıklarda toplanmaktalar. Ben genellikle; Aikido, Japon kültürü ve tarihi, Samuraylık, Savaş Sanatları, beden dili, kişisel gelişim, çocuk gelişimi, aile-çocuk alanlarındaki ağırlıklı olarak referans kitapları okumayı tercih ederim. Uzunca bir süredir okuma alışkanlığım ve tercihlerim malesef sadece bu alanlarla limitli. Kendimi zaman zaman bu kabuğun dışına çıkartmaya çalışsam da pek başarılı olduğumu söyleyemeyeceğim.


İlgi alanıma giren bir kitabı elime aldığımda; önce kapağına bakar, sayfalarında hızlı bir tura çıkar, yapraklarına dokunur ve arkasını okurum. Etkilenip te okumaya karar verirsem, okumaya başlamadan önce elime mutlaka bir kalem alırım. O kitabı okurken; sevdiğim/beğendiğim, kendimden parçalar bulup gördüğüm, bana dokunan ya da bana katkı sağlayabilecek cümlelerin/bölümlerin altlarını çizerek okumayı severim. Çizdiğim o sayfaların üzerine mutlaka kendime göre notlar alır, yorumlar yazar, eklemeler katar, eylem planları çizerim. Bir kitabı bitirdiğimde mutlaka yeniden başa dönerek altı çizili yerleri tekrar okur, aldığım notlarak göz atar ve kendi kitaplardan arşivime bu notların ya da altı çizili metinlerin önemli olanlarını geçiririm.


Sevip etkilendiğim ve çok çizikler bıraktığım kitapların tertemiz birer kopyasını da mümkünse kütüphaneme eklemeye çalışırım. Çizerek ve not alarak okumayı sevsem de, kitapların temiz hallerini de bulundurmayı ve saklamayı severim. Çok etkilenip te çok çizikler bıraktığım her kitabı mutlaka kendi başucu kitaplarım arasında sınıflandırır ve vakti geldikçe de geriye dönüp tekrar tekrar okurum. Eğer etkilendiğim o kitap bir çeviri ise ve farklı çevirenler tarafından dilimize çevrilmiş ya da farklı yayın evlerinden basılmışsa her okumamda farklı bir baskısını okumaya çalışırım.


Okuduğum bir kitabı tekrar okumadan önce ise; mutlaka içindeki çizgiler rengine bakar ve elime her yeni seferden önce mutlaka farklı renkte bir kalem alırım. Bu sayede sevdiğim her bir kitabın, her bir okuyuşumda bana neler hissettirdiğini ve bana neler kattığını bir sonraki seferde gözlemleyebilirim. Ve onları tekrar tekrar okuduktan ve onlarda farklı renklerle geride bıraktıklarımı görüp gözlemledikten sonra kendimdeki değişim ya da gelişimi gözlemleyebilirim. “Kitapların dili vardır, onlar bizimle konuşurlar. Yeter ki biz duymayı ve dinlemeyi bilelim.” sanırım buradan hareketle söylenen bir sözdür.


Bazen tek bir kitap olmaz okuduğum. Birbiriyle bağlantılı birden fazla kitabı aynı anda ve birbirlerine paralel olarak ta okuduğum olur zaman zaman. Bazen de paralel olarak okuduğum kitaplar birbirlerinden tamamen bağımsız başlıklar ya da içerikler altından da olabiliyor. Özellikle Aikido hakkında yazılmış yabancı eserleri okurken, eğer dil ağır ve anlatım yoğun ise, çok bunalmamak adına o kitabın yanına bir kişisel gelişim kitabı ekleyebiliyorum. Böylece iki kitap arasında kafa dağıtma şansım olabiliyor. Bu belli bir noktaya kadar dikkat dağınıklığına sebep olabilir. O yüzden benzer yaklaşım için biraz tecrübe kazanmak gerekiyor diye düşünüyorum.


Bazı kitaplar çok etkiler beni ve onları hani derler ya bir solukta okumak diye. İşte o misal hızlıca okur ve bitiririm. Bazı kitapların dili ağır gelir, bazılarının anlamı ve o tarz kitaplar da elimde uzun süre kalabilirler. Ancak genelde kitapları yarım bırakmayı tercih etmem. Arada istisnalar olduğu olsa da. Pek fazla kitap bana kapatayım artık şu kapağı koyayım kenara diye hissettirmez. Sanırım bu hissi çok sık yaşamamamdaki en büyük etken; okumaya başlamadan önce her kitabın içeriğine, bölümlerine, ön sözüne bakıyor olmam ve kendi ilgi alanlarım doğrultusunda doğru seçimleri yapabilmemle alakalı. Herhangi bir şeyi ya da işi yarım bırakmayı sevmemem ve her kitaptan mutlaka bir fayda sağlayacağıma inanıyor olmam da bitmeden kapak kapatmamı engelleyen unsurlar sanırım.


Bazı kitaplar ise, dilleri ya da içerikleri ağır olmamasına rağmen uzunca bir süre kalırlar elimde. Bunlar genellikle Aikido ile alakalı olan kitaplar olur. Aikido üzerine yazılmış kitapları okurken genellikle kitapların içerisindeki bazı bölümler bana farklı Aikido kitaplarındaki benzer bölümleri anımsatırlar. Hemen elime aklıma gelen kitabı alır, paralellik hissettiğim bölümü okurum. Bazı Aikido kitaplarında gördüğüm bir söz ya da geleneksel bir Japon yazısı, başka bir kitaptaki halini hatırlatır bana ve ben yine kütüphanemde bir yolculukta bulurum kendimi.


Örneğin geçenlerde okumakta olduğum bir kitapta görüdüğüm, Aikido’nun kurucusu O’Sensei Morihei Ueshiba’nın “Masakatsu Agatsu” yani “Gerçek zafer kişinin kendisine karşı elde ettiği zaferdir.” sözünün kanjisi, bana başka bir kitapta yer alan ve O’Sensei Morihei Ueshiba tarafından yazılmış olan aynı kanjinin fotoğrafını anımsattı. İmge gözümün önüne geliverdi bir anda. Saman kağıt baskı bir kitaptaydı, kitap standart kitap boyutunda değildi, sol yaprakta altlı üstlü iki resmin üstte duranıydı. Alttaki resim de gözümün önüne gelmişti ancak kitabın hangisi olduğunu bir türlü anımsayamadım. Sonrasında, tabii ki kütüphanemdeki Aikido kitaplarının sayfalarında teker teker, uzun sayılabilecek keyifli bir yolculuğa çıktım. Bulduğumda hatırladıklarımın doğruluğu hoşuma gitmişti ve mutluydum.


Bazen Aikido kitaplarındaki okumalarım sırasında karşılaştığım bir tanımı, o kitaptakinden daha derinlemesine anlamaya ilgi duyarım ve o zaman kendimi bilgisayar karşısında bazen saatler sürecek araştırmaların başında bulurum. Bu araştırma seansları benim için son derece keyiflidirler. Çünkü bu esnada pek çok bilgi tazelenir, pek çok yeni bilgi öğrenilir, Aikido’ya emek vermiş ve katkılar sağlamış yeni Sensei’ler ile tanışılır, makale konuları biriktirilir. Bana bunları yaptırabilen kitaplara saygım daha da artar ve bu tarz araştırmama yol açan kitaplar kesinliklikle başucu kitaplarım listemde kendilerine yer edinirler.


Kişisel gelişim kitapları, çocuk gelişimi kitapları, aile-çocuk kitapları ve beden dili kitaplarını okurken araya ya da paralele aynı tarzdan kitaplar almamaya ve okuduğuma odaklanmaya çalışırım. Paralel okuma yapacaksam, paraleldeki okumam mutlaka Aikido ile alakalı olur.



14 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page