top of page
  • Yazarın fotoğrafıHasan Mert Bozdoğan

KİŞİSEL ALAN ve SOSYAL MESAFE FARKINDALIĞI

Çok derin ve oldukça da kapsamlı bir başlık üzerine kısa bir makale.


Kişisel alan ve sosyal mesafe… Bunlar sanırım bizlerin çok aşina olmadığımız kavramlardı, en azından Mart 2020’de Corona Virüs önlemleri hayatımıza girene kadar. Aslında pek çoğumuzun varlığını bildiğimiz, önemini kabul ettiğimiz ama iş uygulamaya geldiğinde pek te başarılı olamadığımız kavramlar bunlar. Uygulamada başarılı olamamamızın nedeni ise hem kişisel ve hem de sosyokültürel nedenler. Türk toplumu olarak sevgisini genelde temas ile ifade edip gösteren, sarılma ve kucaklaşmaya son derece önem veren, iş saatlerinde metro ya da metrobüs ile seyahat etmek zorunda kalan bizlerin kişisel alanlarımızı koruyamamamız ve sosyal mesafeyi tutturamamız da olağan gibi sanki. Değil mi?


Kişisel mesafe, aslında tüm insanların sahip olduğu ve hassasiyetle saygı gösterilmesi gereken doğal bir hak. Ben genellikle vermekte olduğum kurumsal eğitimlerde, toplu savunma eğitimlerinde, seminerlerimde ve Aikido derslerimde; “bedenimizin evi” olarak tanımlıyorum “kişisel alan”ı. Kişisel alanımızı; iki elimiz düz olacak şekilde vücudumuzdan dışarıya doğru uzattıktan sonra, kendi eksenimiz etrafında bir tam tur döndüğümüzde, etrafınızda oluşturduğumuz hayali daire ile belirleyebilir ve açıklayabiliriz. Amerikalılar için son derece önemlidir bu kavram, keza kendileri “personal space” konusunda son derece hassastırlar. Kişisel mesafelerini koruyabilmek, alanlarına saygı gösterilmesi ve başkalarının da kişisel alanlarına saygı göstermek Amerikan kültürü için önemli bir olgudur. Pek çok Avrupa ülkesinde de bu olguya bakış benzerdir aslında. Gerçi trajikomik bir biçimde Türkiye, Corona Virüs pandemi sürecinde, kişisel alanın kültürel olarak çok önemli olduğu Amerika ve Avrupa ülkelerine göre son derece başarılı bir süreç yönetimi gerçekleştirmiştir. Orası da ayrı, yiğidin hakkı yiğide… Kişisel mesafenin korunabilmesi karşılıklı insan ilişkilerinin sağlıklı temeller üzerine inşaası açısından da son derece önemlidir demek yanlış olmayacaktır.


Bu makalemde konunun o alanına deyinmek istemesem de; kişisel alan, mesafe bilinci, mesafenin korunması bedensel savunma açısından da son derece önemli bir kavram olup tüm Savaş Sanatları disiplin ve öğretileri açısından oldukça hassas bir kavramdır. Savaş Sanatı eğitmenleri bu kavramların varlığından ve öneminde sıkça bahsederler ve Savaş Sanatları antrenmanlarında da bu kavramların korunabilmesi amacıyla sıkı pratikler yapılır.


Yukarıda da değindiğim gibi bizler gerek toplum yaşantımız, gerek insan ilişkisi samimiyetimiz, gerek sosyal yaşantı dinamiklerimiz, gerekse de toplu taşıma ulaşımı alışkanlıklarımız ve kalabalık yerlerde sıra bekleme, toplu etkinliklere giriş çıkış rütinlerimiz sebebiyle kişisel alanlarımızı pek te koruyabilen bir millet değiliz sanırım. Tabii ki kişisel alanlarını, hayatlarının pek çok alanında oldukça iyi bir şekilde koruyabilen ve bu kavramın bilincinde olan büyük bir oran da var. Haklarını yememek gerek doğrusu.


Sosyal mesafe ya da daha anlaşılır isimlendirmesi ile kişiler arası mesafe kavramı da aslında; karşılıklı iki bireyin sahip oldukları kişisel alanların birbirleri ile temas etmemesi durumu olarak ifade edilebilir kabaca. 2020 yılının başları itibariyle tüm dünyada ve Mart 2020 itibariyle alınmaya başlanan Corona Virüs önleyici tedbirleri ile birlikte sosyal mesafe kavramını sıkça duyar olduk. Covid-19 hastalığının bulaşmasından korunabilmek amacıyla sosyal mesafenin korunmasının öneminin vurgulanması, çevremizdeki insanlarla aramızdaki mesafenin en az 1,5 metre olması gerekliliğinden sıkça bahsedilmeye başlanması ve bu çerçevede pek çok önlem alınmasıyla birlikte de, çevremizdeki bireyler ile aramıza görünmez duvarlar inşa etmeye başladık. Sosyal mesafe kavramının zorunlulukla da olsa hayatımıza yerleşmeye başlamasıyla birlikte, hepimiz aslında farkında olmasak ta kişisel alanlarımızı koruma konusunda da bilinçlendirilmiş olduk. Eski gündelik yaşntılarımıza dönmeye yavaş yavaş başladığımız, evlerimizden dışarıya çıkmaya ufak ufak cesaret eder olduğumuz bu günler itibariyle de uzunca bir süre sosyal mesafe algısını sürdürmek durumunda olacağız. Aslında olumlu tarafından bakacak olursak belki de bu pandemi süreci ve sonrasındaki mesafesel önlemler sayesinde kendi kişisel alanlarımızı ve sosyal mesafelerimizi koruyabilen bireyler haline dönüşebiliriz. Ne dersiniz?


Bizler pek çok ortamda kişisel alan ve sosyal mesafe kavramlarından muaf olarak yetiştik ve geliştik aslında. Sıra kültürünün varlığından haberdar olsak ta; maçlara giriş çıkışlarda, otobüs duraklarında, metro istasyonlarında, metrobüs kuyruklarında, vapura binerken, tirene girecekken, market sıralarında, pide kuyruklarında, aracımızla arabalı vapur kuyruklarında genelde sıra kültürünü saygısızlık boyutunda görülebilecek kadar hep unuttuk ya da unutturulduk. Sıra kültürü diyorum çünkü bu gerçekten bir kültür bence. Mesela Japonlar bu sıra kültürü konusunda son derece hassaslar ve sıra kültürü onların günlük rütinleriyle iç içe evrimleşmiş durumda. 2019 yılında Aikido pratiği amacıyla düzenlediğimiz Japonya seyahatimiz sırasında, Japonların kalabalık içerisindeki sükunetlerini, sıra kültürüne ve kişisel alanlara olan saygılarını, bedenleriyle bütünleşmiş sosyal mesafe algılarını görmek bu kavramların gerçekten bir kültür aktarımı olduğunu bana düşündürdü. En yoğun işe gidiş ve iş dönüş saatlarinde bile en yoğun metro ve tren istasyonlarındaki yüzlerce insanın kontrolsüz ve ikazsız oluşturdukları nizami sıralar, sessiz ve saygılı bekleyişler beni o kültüre hayran bırakırmıştı. O kuyruktan bir Japonu İstanbul Mecidiyeköy metrobüs durağına, haftaiçi bir akşam 17:00 kuruğuna sokarsak acaba ne yapar diye de sıkça düşünmüş ve kendi kendime çok gülmüştüm doğrusu. Yine marketlerde, ışıklarda karşıdan karşıya geçişlerde, müze ve tapınak girişlerinde kişisel alanlara saygı ve sosyal mesafe korunumu oldukça başarılı ve etkileyiciydi. İnsan buralardan Japonya’ya, Amerika’ya ya da Avrupa’nın pek çok ülkesine gittiğinde içindeki Türklüğü kenara koyup o kültür ile kucaklaşmaya çalıştığında kendisini çok farklı hissediyor aslında değil mi? Bunun en büyük nedeni de belki bu makalemin konusu olan kişisel alan ve sosyal mesafe farkındalığı.


Yukarıda da bahsettiğim gibi belki de Mart 2020 itibariyle almaya başladığımız sosyal mesafe önlemleri ile birlikte farkında olmadan kazanmaya başladığımız kişisel alan farkındalığı bizi yavaş yavaş sıra kültürü, bedenlere ve bireylere saygı konusunda da zaman içerisinde umuyorum ki evrimleştirebilir. Belki Covid-19 sonrasındaki süreçte bunları uygulamaya hassasiyetle devam ede ede, önemli bir kültürü kendi kültürümüzle harmanlayabilir ve gelişebiliriz. Bardağın yarısı boş mu? Yoksa yarısı dolu mu? İş sanırım tamamen bakış açısıyla alakalı. Ben genelde her sürecin, her durumun, her dönemin, her sıkıntının ve olumsuzluğun olumlu yanlarını görmeyi tercih ederim.


Kişisel alanlarımıza saygı gösterilen, sosyal olarak emniyetli ve rahat mesafede yaşayabileceğimiz sağlıklı günlere…



92 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page