top of page
  • Yazarın fotoğrafıHasan Mert Bozdoğan

DOLU BİR KABI DAHA FAZLA DOLDURAMAZSIN

Aikido Bozdoğan Blog’ta bu haftaki makalemin konusu; “Dolu Bir Kabı Daha Fazla Dolduramazsın.”


Aikido ile tanıştığım ilk yıllardan itibaren kendimi -en azından antrenmanlarım süresince- dış dünyadan uzaklaştırarak Dojo’da ve Dojo’ya ait tutabilmek için kendime hemen her ders öncesinde söylediğim bir söz vardır;

“Dojo’ya daima elinde boş bir kap ile gel. Çünkü dolu bir kabı daha fazla dolduramazsın…”

Bu söz Aikido’ya verdiğim emek arttıkça, zihnime daha da derinden kazınmaya başlamıştır ve bugün bile halen net bir şekilde zihnimin bir köşesinde durmaktadır. Küçük büyük tüm öğrencilerime aktarmaya ve anlamını katmaya çalıştığım bu söz sadece Aikido öğretisi ve felsefesi için değil; zen felsefesi başta olmak üzere, tüm öğretiler, akımlar ve hayatın tümü için de geçerli ve oldukça önemlidir. Kişi dolu bir kabı fazla dolduramaz. Dolu bir kap daha fazla su alamaz ve elbette ki taşar. Tıpkı; dolu bir zihnin daha fazla bilgiyi alamayacağı gibi…

“Ben bunu zaten biliyorum.” düşüncesi ve algısı da aslında bir dolu kap örneğidir. Kişi bildiğini düşündüğü bir şey hakkında, ne kadar engin bir pınardan beslenirse beslensin, kendi bildiğini düşündüğü şeyin üzerine daha fazla bir şey koyamaz. Hatta daha da acısı; engin bir pınardan beslendiğini fark bile edemez. Bana göre, “Ben bunu zaten biliyorum.” algısı; insan zihnini köreltmek ve insanı olduğundan da geriye götürmek dışında bir işe yaramaz. Çünkü bir konu hakkında gerçekten bilgi sahibi olsak bile, sahip olduğumuz bilgileri daima geliştirebilir ve ilerletebiliriz. Ben bilginin ve öğrenmenin yaşı olmadığına inandığım gibi, bilginin ve öğrenmenin sonunun da olmadığını düşünüyorum. Bilgi sahibi olduğumuz konu hakkında araştırmak, okumak, izlemek, dinlemek ve eğitim almak; bizim sahip olduğumuz bilgilerin üzerine daha fazlasını koymamızı sağlayacaktır. Tabii eğer kabımızı boşaltırsak…

Yeni bir kitaba başlarken, bir belgesel izlerken, bir eğitime katılırken, yeni bir şey öğrenirken, bir araştırmaya başlarken ya da bir derse girmeden hemen önce kendi kendimize yapabileceğimiz birkaç dakikalık kısa bir meditasyon ya da içsel bir telkin konuşması, bizim kabımızı boşaltmamıza yardımcı olabilir. Kabımızı boşaltabilmek aynı zamanda; bizim öğrenmeye ve gelişmeye açık bir şekilde yapmakta olduğumuz işe ya da şeye odaklanmamızı, zihnen ve ruhen o anda ve orada olabilmemizi, kendimize bildiklerimizi unutturduğumuz için kendimizi frenleyebilmemizi ve yapmakta olduğumuz şeyi kaliteli yapmamızı da sağlayacaktır.

Savaş Sanatları yolcuları olan bizler için de kabımızı boşaltabilmek son derece önemlidir. Derslerimiz öncesinde, katılacağımız seminerler öncesinde, yapacağımız Dojo ziyaretlerinin öncesinde kabımızı boşaltabilmek; hem orada pişirilen çorbayı tatmamıza olanak sağlayacaktır, hem de bize önyargısızca doyasıya antrenman yapma şansı tanıyacaktır. Ancak kabımızı boşaltarak öğrenmeye açık hale gelmek yerine, egomuzu şişirip böbürlenmeyi seçmemiz durumunda ise; ne orada pişirilen çorbanın tadını alma şansımız olacaktır ne de antrenman yapma şansımız. Ayrıca egomuzu şişirmek özellikle tanımadığımız bir Dojo ortamında bize fiziksel sakatlık dahi yaşatabilecektir.


Peki kabımızı nasıl boşaltabiliriz ?

Şahsen ben, kendi Dojo’m dışında bir Dojo’ya ziyarete gittiğimde, bir seminer ya da etkinlik öncesinde, hatta kendi Dojo’larımda verdiğim dersler öncesinde bile, soyunma odasında hazırlanırken kendi kendimi dış dünyadan arındırıp oraya odaklamaya çalışırım. Biraz sonra vereceğim ya da katılacağım ders ya da seminer; benim için kendimi daha da geliştirebilmek için bir fırsattır. Ben siyah kemerimi belime her dolayışımda ise; beyaz kemer olduğum günleri kendi kendime anımsatır ve o günlerdeki doğallığım ve bilgiye açlığım ile kemerimi bağlayarak tatami’ye çıkmaya çalışırım.

Ve işte o zaman; çorba leziz mi leziz, antrenman ise keyifli mi keyifli olur…



53 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page