top of page
Yazarın fotoğrafıHasan Mert Bozdoğan

CORONA ZAMANINDA YAŞAM

Bazı anları durdurmak ister insan.


Bazılarını da ileri sarmak ki, bir an evvel geride kalsın…


Sanırım şu sıralar hepimiz için ileri sarılası bir dönem hakim. Aslında Dünya’nın geneli için durum Aralık 2019 dan beri bu şekilde. Başta uzaktan üzüntüyle takip ettik olan bitenleri ve endişe verici gelişmeleri, yayıldıkça üzüntülerimize endişelerimiz de eklendi, yaklaştıkça kaygıyı da ekledik duygularımıza, etrafımızı sardığında korkuyu, son bir haftadır ise her birimizin duyguları son derece karmaşık ama eminim ki en azından yukarıda saydıklarım her birimizde ortak olan duygulardan.


Sonunun ne olacağını ve nasıl gelişeceğini bilmediğimiz, kontrol etme şansımızın çok düşük olduğu koskocaman bir bilinmezliğin içinde sürükleniyoruz hep birlikte. Hayatın durma noktasına geldiği ve durduğu ülkeleri endişe ve üzüntüyle izlerken, kendimiz ve ülkemiz için de derinden kaygılanıyoruz elbette. Üzerinde söz sahibi olamadığımız şeyler karşısında; tedirginlik, kaygı, korku, endişe, çaresizlik ve teslimiyet gibi duygular içine düşüyor insan. Tabii ki bu duygu halleri kişiden kişiye değişmekte ve çoğalmaktalar. Bazıları için bu duygu rahatlık mesela; “okullar tatil edildi, bence bir yerlere kaçmanın tam sırası” gibisinden bir rahatlık. Bazıları için anksiyete örneğin, bir orduyu aylarca besleyecek kadar yiyecek-içecek-erzak depolayacak kadar kaygılı olabiliyoruz; kendimizden ve hanemizdekilerden başka kimseyi düşünemez oluyoruz. Bazılarımız için korku; derinden ve sessiz bir karantina. Bazılarımız için fırsat; mesela evlerimizde ertelediğimiz pek çok işi yapabilmemiz için. Kimilerimiz için avantaj; eşi ve çocuklarıyla doyasıya zaman geçirmek için. Bazıları için hayat olduğu gibi akmaya devam ediyor, kimimiz için durdu ve sadece bekliyoruz.


Aslında her birimizin içinde bulunduğumuz ruh hallerimiz ve hissettiğimiz duygular genel yaşamlarımızın bir yansıması. “Bardağın yarısı dolu mu? Yoksa yarısı boş mu?” sorusuna verdiğimiz cevap çok önemli. Bir vatandaş, bir yurtdaş, bir dünya insanı olarak tüm bu pandami sürecinde bireye düşen tedbir ve karantina önlemine uyarak birincil görevimizi yerine getirmeliyiz; bunun tartışmaya açık olduğunu naçizane düşünmüyorum. Tabii ki başta kendimiz, ailemiz, hanemiz, komşularımız, çevremiz ve hatta tanımadıklarımız için kurallara uyacağız, elimizden geleni hem kendimizi hem de herkesi korumak için yapacağız ve umarım en az zararla bu süreci atlatarak, yine el el verip sarılabileceğimiz günleri yine el ele kucaklayacağız. Aslında “anın avantajlarını görmeye çalışıp onlara odaklanmak” derken ifade etmeye çalıştığım şeye sanırım kendimden örnek vermek en iyisi olacak…


Ben sabahları erken kalkıp akşamları geç yatan, günde ortalama beş ila yedi saat uyuyan, haftanın altı günü oldukça yoğun bir tempoda fiziki olarak çalışan, yaratabildiği tüm boşluklarda ise ailesi ve hanesi ile zaman geçirmeye çabalayan ama tutkusu olan şeyi mesleği haline dönüştürmenin verdiği avantaj ile şanslı şanslı çalışan bir adamım. Geçtiğimiz Cuma (13.03.2020) gününden, iki gün önceki Pazartesi (16.03.2020) gününe kadar normalin çok çok altında bir oranla sadece bir kaç ders verdim ve Pazartesi günü itibariyle zaten durdurmuş olduğum grup derslerime ek olarak özel derslerimi de durdurdum. Pazartesi sabahı eve döndükten sonra ise bir an kendimi bir köşede endişe ve kaygıyla oturmuş tabiri caiz ise kara kara düşünürken buldum. Sonra ise dedim ki kendi kendime “Ne yapıyorsun sen? Kendine gel, silkelen, toparlan ve ailene odaklan.” Öyle de yaptım sonrasında. Bu karantina halini, evde olma lüksünü eşime ve aileme adayarak onlara odaklandım. Onların kıymetini derinden anlarken, sağlığım ve varlığım için bolca şükrettim. Endişelenip kaygılanmak yerine temkinli olmayı, tatil havasındansa aile moduna bürünmeyi, ben yerine çekirdek bize odaklanmayı seçtim ve evet evdeyim ve evet mutluyum.


Çok uzun süreden sonra tam gün evde olduğum ve ailemin havasını soluduğum bu sürecin hem ülkemiz hem de diğer ülkeler tarafınca en az hasarla atlatılabilmesini tüm kalbimle temenni ediyorum. Evde kalmanın, sosyal mesafenin korunmasının hayati derecede önemli olduğu şu günlerin tam da yavaşlamak ve sağlığımızın, aile kavramımızın, doğamızın, dünyamızın kıymetinin farkına varacağımız zamanlar olduğu inancındayım.


Ebeveyn olan okuyucularıma yönelik de naçizane ufak bir not düşmek istiyorum. Çoğu ebeveyn ve tüm çocukların evde olduğu bu dönemde çocuklarımızı tüm gün etkinlik ve ilgiye boğmak yerine, biraz da kendi hallerinde kalıp, kendi isteklerini farkedip bize taleple gelmelerini sağlamak; yapılandırılmış günlerden çok hayatın aslında olması gerektiği o yavaş ve doğal akışını yeniden geri kazanmaya çalışmamız için de avantaja çevirebileceğimize inanıyorum. Biliyorum ki neslimizin ebeveynlerinin çoğunda “ne kadar çok ilgilensem de sanki az ilgileniyorum gibi geliyor” hissiyatı mevcut. Bende de eşimde de aynı durum söz konusu. Ancak çocukluk çağının doğal akışı 7/24 anne-baba-yetişkin bakımveren teması ile uyumlu değil aslında. Bu sebeple bu pandami ve karantina dönemini, özellikle şehir hayatının ve endüstriyel sistemin yoğun akışından bir nebze de olsa sıyrılmak ve insan ve çocuk doğasının doğal akış hızını yeniden yakalamaya çalışmak adına çok iyi değerlendirilebileceğine inanıyorum.


Bu zor dönemin bize dersler, deneyimler ve öğretiler bırakarak ancak daha fazla can kaybı yaşanmadan, aileleri ayırmadan bir an önce bitmesini umarak; sağlıkla, huzurla, anda ve mutlu olarak kalmanız dileğiyle…

25 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page